ÖSYM'nin Soru Havuzu için Öğretmenlerde Görevlendirilecek

ÖSYM'nin Soru Havuzu için Öğretmenlerde Görevlendirilecek



Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, konuk olduğu bir televizyon programında eğitim sistemiyle ilgili soruları yanıtladı. Avcı üniversite giriş sistemiyle ilgili ise, “ÖSYM’nin soru hazırlama kurullarında lise öğretmenlerimiz de yer alacak” bilgisini verdi.

Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Kanal7’deki bir programa konuk oldu. Bakan Avcı, gündeme ilişkin soruları yanıtlarken üniversite sınav sisteminden öğretmen alımlarına, ücretsiz takviye kurslarından dershanelerin dönüşümüne kadar pek çok konuya değindi. Bakan Avcı’nın eğitimle ilgili açıklamaları özetle şöyle:

“ÖSYM’nin soru hazırlama kurullarında lise öğretmenlerimiz de yer alacak”

YÖK’le, ÖSYM’yle yaptığımız bütün görüşmeler, çalışmalarda şunu da sağlamaya çalışıyoruz; çalışıyoruz değil sağladık, yani önümüzdeki dönemde bunların sonuçlarını göreceğiz. Üniversiteye giriş sınavlarındaki sorular dershane perspektifiyle değil, müfredat perspektifiyle hazırlanan sorular. Hatta önümüzdeki dönemden itibaren ÖSYM’nin soru hazırlama kurullarında lise öğretmenlerimiz de yer alacaklar, böylece müfredatta hangi konu nasıl işleniyor, oradaki kazanım nasıl ölçülebilir; bunlar konusunda da bizim öğretmenlerimizin daha çok katkısı olacak. İlkesel olarak çocuğun okula gitmesi, dersini izlemesi, sınıfta müfredatı takip etmesi önemli. Devamsızlık oranlarını düşürdük. Sen okula devam et, dersini izle, böylece rahat et.

“Ücretsiz takviye kursları açıyoruz”

Tabii biz okulda dersini takip edersen mesele kalmaz diyoruz ama bir de mezun olanlar var. Mezun olmuş ve üniversiteye girememiş tekrar sınava girecek. Onlar için de halk eğitim merkezlerinde ücretsiz takviye kursları açıyoruz. Ayrıca biz okullarımızda devam etmekte olan kayıtlı öğrencilerimiz için de hafta sonunda ücretsiz takviye kursları açtık. 2 milyonun üzerinde öğrencimize 100 binin üzerinde öğretmenimiz idealistçe yani ödediğimiz ücret onun karşılığı değil, ama fedakârca takviye kursları veriyor.

“Öğrencilerin dershanelere ihtiyacı kalmadı”

Okullar var, sınavlar var, okullar sınavlara hazırlamıyor, dolayısıyla dershane ihtiyacı var. Bir dönem dershanecilik eğitim sistemine çok müdahil oldu. O kadar etkiledi ki okullarda okutulan derslere çocuklar yasa gereği devam etmek zorundaydı, ama sınavlarda bunların bir etkisi yok, asıl olan dershanede verilen test çözme teknikleridir, şeklindeki olgu millî eğitimin içerisine, eğitim sistemine enjekte edilmişti. Bütün sınavlarda da dershanecilerin istediği, öngördüğü sorular soruldu. Şimdi biz bunu değiştiriyoruz. Değiştirdik, yani TEOG dediğimiz sistem sadece senede bir kere yapılan SBS’nin yerine normal yazılıları geçirmek değil, aynı zamanda sınav ve soru içeriklerini de okul merkezli hale getirmek.

Müfredatta, çocukların sınıfta gördükleri derslerden sınava girmesi, soruların sınıfta öğretilen konulardan çıkması gerçekleştirilince dershaneye ihtiyaç kalmadı. Biz 2 defa yapıyoruz bu sınavı. Yani altı dersten birinci dönemde, altı dersten ikinci dönemde, altı derste bu sınavlar yapılıyor. Her ders için ayrı ayrı yapılıyor ve öğretmenlerimiz de, öğrencilerimiz de biliyorlar ki bu birinci dönemdeki sınava girerken o güne kadar okutulmuş, işlenmiş konulardan sorular çıkacak. Bu neyi getiriyor? Dersine, okuluna devam eden, dersini dinleyen, ödevini, gerekli çalışmaları yapan öğrenci sınava zaten okulda hazırlanmış oluyor. Şimdi mesela geçen dönem sınavda sorular çok kolaydı gibi şeyler oldu. İşte 1 milyon 300 bin civarında çocuğumuz girdi, 4 bin çocuğumuz ful yaptı. Sorular çok kolay değildi, çocuklar çok iyi hazırlanmışlardı sınıflarında.

“Dershane bir illüzyondur”

Dershane bir illüzyondur. Dershaneye giden çocukların profiline baktığınız zaman şunu görüyorsunuz: Dershaneye yetersiz eğitim aldığını düşünen ailelerin çocukları gitmiyor, okullarında da iyi hazırlanmış çocuklar, sosyal bilimler lisesi gibi, fen lisesi gibi yüksek puanla öğrenci alan okullarımızın çocukları gidiyordu. Üniversite sınavı için söylüyorum tabii. Ama mesela meslek liselerinden çocuklarımız gidemiyorlardı. Yüzdelere baktığınız zaman dar gelirli ailelerin çocuklarının dershanelerden zaten yararlanamadığını görüyorsunuz. Sınavlara gerçekten özel bir eğitimle hazırlayan dershanelerin ücretleri o kadar astronomikti ki VİP dershaneler vardı, yani zaten hızlı koşan, önde koşan çocukları biraz daha hızlandırıyorlardı. O çocuklar dolgu malzemesi olarak dershanelerde kullanılıyorlardı. Bazı dershane grupları yoksul ama çok başarılı olanları okulda seçip özel sınıflara alıp onları özel olarak hazırlıyordu, sınavlarda çok başarılı oluyorlar ama çocuklar zaten okullarında da kalsalar başarılı olacak çocuklardı. Bunlar sonra üzerlerine tişörtleri giydirip filanca dershanenin başarısı… O filanca dershane bu tür 3-5 neyse 10 öğrenciyi hakikaten özel sınıflarda, özel eğitimden geçirerek başarılı kılabilir. Ama diğerlerine ne yaptığını açıklamaz. 3-4 tane yoksul aile çocuğu deyim yerindeyse göstermelik vitrin için özel eğitimden geçiriliyor, sonra “Bakın biz bu çocuk eğer bu dershane olmasaydı üniversiteye gidemeyecekti”, argümanı için kullanılıyordu.

Dershaneler ayrıca, daha önce sanki bütün başarılı öğrenciler dershane öğrencisiymiş, okuldaki öğretmenin bu başarıda hiçbir rolü yokmuş gibi bir illüzyon uyandırıyorlardı. Bu bizim öğretmenlerimize de büyük haksızlık.

“Temel lise önerisi dershane temsilcilerinden geldi”

15 gün önce İstanbul’da yüzde 70’inin üzerinde dershane sektörünü temsil eden 5 büyük dernekle toplantı yaptık. Zaten bu dönüştürme sürecinde de bu sektörün gerçekten eğitimci olan temsilcileriyle çok güzel işbirliği içerisinde uyumlu çalıştık. Onlar da öneriler getirdiler, katkılarda bulundular, işte temel lise önerisi onlardan geldi. Bu dönüşüm sürecinin takvimi konusunda belli bir sürenin kendilerine tanınmasını istediler, onu da sağladık. Dolayısıyla, onlar da nitekim 15 gün önceki toplantıda bunu açıkça dile getirdiler hem Bakanlığımıza, hem ilgili genel müdürlüğümüze teşekkürler ettiler. Dolayısıyla, ben samimiyetle eğitime katkıda bulunmak isteyen ve şimdi bunu özel okullar üzerinden, özel okula dönüşerek yapacak olan dershanecilerimize teşekkür ediyorum.

“Dönüşüme müracaat eden kurum sayısı 2 bin 262”

Bugüne kadar dönüşüme müracaat eden kurum sayısı 2 bin 262, “Tamam, sizi dönüşüm programına aldık, gerekli koşulları sağlarsanız, ruhsat vereceğiz” dediğimiz kurum sayısı 2 bin 211. Şimdi bunların yeterliliklerini inceliyoruz, değişik kriterlerle yani mali yapısı, fiziki altyapısı, beşeri altyapısı nedir, ona bakıyoruz. Çünkü özel okula dönüştüm demekle olmuyor. Özel okula dönüştün ama aldığın öğrenciyi 4 yıl boyunca okutabilecek misin, mezun edebilecek misin, yarın ortada bırakmayacağının garantisi ne? Bunları araştırmamız lazım.

Zaten bu program başladıktan sonra 400’ün üzerinde kurum kendiliğinden kapattı. Bu 2 bin 211 müracaatı kabul edilen kurumlardan bugüne kadar 354’üne “Tamam sen şartları karşılıyorsun, özel okul olabilirsin” dedik. Özel eğitim kurumu derken bu dershanelerin bir kısmı özel anaokuluna, bir kısmı özel ilkokula, özel ortaokula, özel liseye, temel liseye dönüşecek. Bunları da belirlerken bir bölgede eğer aynı kurum türünden başka özel kurumlar varsa ona diyoruz ki, sen o türde değil şu türe dönüş. Dolayısıyla hem bölgenin veya yerelin ihtiyaçlarına göre, hem kurumun kendi öz sermayesi ve yapısına göre bunları ruhsatlandırıyoruz.

“Özel okul için teşvik programı izliyoruz”

Özel okula gidecek mali durumu çok müsait olmayan aileler ve öğrenciler için iki yıldan beri teşvik programı uyguluyoruz. Geçen sene özel anaokuluna çocuğunu gönderecek ailelere yılda 2500 lira, özel ortaokula giden öğrencilere 3 bin lira, temel liseye giden öğrencilere 3 bin lira, özel ortaokula giden öğrencilere 3 bin lira, özel liseye giden öğrencilere 3500 lira geçen verdik. Kanun diyor ki, bu teşvikler her yıl Maliye Bakanlığı’yla, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından kararlaştırılan sayıda ve oranda yapılır. Yani hem teşvik gelecek öğrenci sayısını, hem de hangi kademede ilkokulda, ortaokulda, lisede öğrenci başına ne kadar teşvik ödeneceğini Maliye Bakanlığı’yla kararlaştırıyoruz. Bu sene Maliye Bakanlığı’na önerimiz bu teşviklerin sayı olarak 350 bin öğrenciye çıkmasıydı. Rakamlarda da yüzde 10 arttıralım dedik, Maliye Bakanlığı yüzde 6 diyordu, pazarlığımız sürüyor.

“Zorla imam hatiplere yerleştirme diye bir şey yok”

Geçen sene birtakım çocuklar istemedikleri halde zorla imam hatiplere yerleştirildi, efsanesinin kaynağında şu var. Geçen sene özel okullar için verdiğimiz teşvikler için bir şart vardı. Bu teşvikten yararlanabilmesi için bir öğrencinin bir devlet okulunda kaydı olacak, oradan kaydını alıp özel okula gidecek, demiştik. Programın mantığı da bunu gerektiriyor. Devlet okullarındaki baskıyı azaltıp özel okullarda atıl kapasiteyi değerlendirmek için bunu yapıyoruz. Dolayısıyla, her öğrencinin geçen yılki uygulama gereğince bir devlet okulunda kaydının olması lazım ki bu teşvikten yararlanabilsin. Şimdi geçen sene 15 tercih yaptı çocuklar, bu tercihlerinde yerleşenler yerleşti, yerleşemeyenleri daha sonra bir B tercihi vardı, bizim sosyal bilimler lisesi, fen lisesi, Anadolu imam hatip lisesi, Anadolu lisesi, Anadolu meslek lisesi, çok programlı lise gibi altı okul türümüz var. A tercihinde 15 tercihinden birine yerleşemediyse B tercihinden dört tanesini yani şu 6 okul türünden dördünü seç, ikisini dışarıda bırak, demiştik. O tercih ettiği dört okul türünden birine onların adreslerine de bakarak yerleştirdik ki, o okula devam etmek istemese, daha sonra özel okula geçecek olsa bile devlet okulunda bir kaydı olması gerekir. Şimdi bu sene o şartı kaldırdık. Bu sene çocuk sisteme girdiği zaman birinci buton da şu var: Ben bir özel okula kaydımı yaptırdım tercih yapmak istemiyorum diyecek, bitti. Ben özel okula gideceğim beni zorla şuraya yerleştirdin, buraya yerleştirdin şeyi kalmadı. Özel okula gidecek çocuklarımız tercihlerini yapacaklar ve onlar sistemden düşecekler. Sonra diğeri de 25 tercih üzerinden tercihlerini yapacaklar, orada da yerleşemediyse bir sisteme yine biz onları A okuluna, B okuluna, C okuluna yerleştirmeyeceğiz. Açık liseye alacağız, daha sonra nakil dönemi başladığı zaman boş kontenjanlara göre herkes hiçbir yere yerleşemeyip açık liseye kaydı yapılan bu öğrenciler de oradan kontenjanlarına göre istedikleri okullara normal nakil sistemiyle geçebilecekler.

“Öğrencilere 3 bin 500 -5 bin 500 lira arasında destek”

Şimdi bizim 14 ilde 20 tane organize sanayi bölgesinde üç yıl önce açtığımız mesleki ve teknik liselerimiz var, bunların sayılarını da arttırıyoruz. Önümüzdeki dönem 50-60-100 diye.

Organize sanayi bölgeleri yönetimiyle birlikte bu okullarımızı kuruyoruz, öğretmenlerimizi birlikte seçiyoruz, müfredatımızı birlikte oluşturuyoruz, ayrıca bu okullarımızda öğrenci başına bölümüne göre 3500 lirayla, 5500 lira arasında değişen destek veriyoruz. Bu çocuklarımız stajlarını organize sanayi bölgelerinde yapıyorlar, şimdiden işleri garanti. İstihdam garantisi var, hem öğrenci profilimiz, hem öğretmen profilimiz, hem akademik başarı profilimiz bu okullarda çok yükseldi. Bu çok güzel bir pilot uygulama. 3 yıl önce başladı.

“Toplamda 6 yıl sigortalı çalışan Millî Eğitim kontenjanından yararlanacak”

Şimdi dershanelerden özel eğitim kurumlarına değişen kurumların aslında kendi eğiticilerine yeni açtıkları özel eğitim kurumlarında ihtiyaçları olacak. Hatta onlar da yetmeyecek muhtemelen, şimdi temel liselerde onu görüyoruz, ilave yeni öğretmen almaları. Dolayısıyla dershanelerden Millî Eğitim’e geçmek isteyen eğitimci sayısının 5 bini geçmeyeceğini tahmin ediyoruz. Onlarla ilgili getirdiğimiz yasanın kriteri de şu: Dershane sektöründe 6 yıl sigortalı çalıştığını belgeleyenler KPSS’ye değil ama ayrı bir sınava alınacaklar ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın ihtiyaç duyduğu alanlarda ve yerlerde görevlendirilebilecekler.

Özel eğitim kurumuna dönüştüğü zaman açıkta kalma şeyi yok zaten, ama diyelim ki eğitimci ortada kaldı. Eğer kesintili de olsa toplamda 6 yıl sigortalıysa Millî Eğitim Bakanlığı’nın kontenjanından yararlanabilecekler. Dershane sektörü bugüne kadar çalıştırdığı eğitimcileri 8 aylık sözleşmeyle çalıştırıyor, sonra işine son veriyor, 4 ay sonra eğitimciyi yine alıyor ve yine bir 8 aylık sözleşmeyle çalıştırıyor. Böylece sigortalıların, sigortalılık süreleri hep kesintili oluşuyor. Bu da bir emek sömürüsüydü. Bir de kontrol etsek de kaçaklar oluyordu. Kesintili de olsa bu sigorta şartını yerine getirenler Millî Eğitim Bakanlığı’nın bu kontenjanından yararlanmak için müracaat edecekler.

“200 binin üzerinde yeni derslik yaptık”

Sınıflarımızda öğrenci sayısını 30’un altına düşürdüğümüz takdirde, şu anda Anadolu’da pek çok yerde, pek çok ilimizde 24’lere, 25’lere düşürmüş vaziyetteyiz. 200 binin üzerinde yeni derslik yaptık, sınıf mevcutlarımızı azaltıyoruz, ama hala göç alan bazı yörelerimizde bu sadece Doğu, Güneydoğu meselesi de değil, yani Urfa’da, Gaziantep’te var ama İstanbul’da Esenyurt’ta da var böyle, kalabalık sınıflarımız var. Onları da 30’un altına düşürdüğümüz takdirde bütün eğitimimizi tekli eğitim yani sabahçı, öğlenci değil de hepsini tam gün hale getirdiğimiz zaman Türkiye’nin öğretmen ihtiyacı 117 bin civarında. Şimdi bu sınavlara giren, aslında başka sektörlerde de çalışabilecek nitelikte eğitim görmüş adayların sayısı 350 bin, bu daha da artabilir. Yani işletme fakültesi mezunu da var bunun içinde, eğitim formasyon, pedagojik formasyon almış olanlar da kendilerini öğretmen adayı olarak görüyorlar. Bunları nereye alacaksın da hangi derslikte nasıl istihdam edeceksin?

“737 bin 800 tablet bilgisayar dağıtıldı”

FATİH Projesi’nde şu ana kadar 737 bin 800 öğretmenlerimize ve öğrencilerimize tablet bilgisayar dağıtıldı. 700 bin kusur tablet bilgisayar da alım ihale tamamlandı. 1.5 milyon öğrencimize ve öğretmenimize dağıttık ve dağıtmaya devam ediyoruz. Sınıflara öğrenci ve öğretmen tabletleriyle etkileşimli tahta yerleştiriyoruz. Bunlardan şu ana kadar 210 bin dersliğimize yerleştirildi, her gün de binlercesi ilave ediliyor. Bizim EBA diye Eğitim Bilişim Ağı yani bütün derslerimizin, konularımızın sayısal içeriklerini yüklendiği bir portalımız var, bu belki de dünyanın en büyük eğitim portalı. Binlerce, yüz binlerce ders malzemesi buralara yüklendi, test örnekleri yayınlıyoruz. Çok güzel yürüyor proje, şimdi ihalesi sonuçlanmak üzere 10 milyon 600 bin tablet bilgisayar alımıyla ilgili büyük ihalemiz var, bu dört sene içinde dağıtılacak. İhaleye giren firmalardan yerlilik oranı istiyoruz. Bu aynı zamanda Türkiye’de hem donanım, hem yazılım teknolojisini geliştirme projesidir.

“Türkiye son 12 yılda eğitimde çok başarılı hamleler yaptı”

OECD’nin Eurydice diye OECD üyesi ülkelerde eğitim performanslarını ölçen kurumunun raporu diyor ki, Türkiye son 12 yılda eğitimde çok başarılı hamleler yaptı, eğitim süresini uzattı, eğitimin kalitesini arttırdı, altyapısını güçlendirdi, çok başarılı bir performans sergiledi. Eurydice’nin OECD’nin, Dünya Bankası’nın raporu var.
Örneğin hep kullanılan PISA var. PISA, 15 yaş grubundaki öğrencilerin değişik alanlardaki becerilerini ölçen bir sınav, Türkiye burada ortalarda yer alıyor. Fakat aynı PISA raporu diyor ki, Türkiye şu andaki sırası itibariyle ortalarda görülüyor doğru, ama durumunu en hızlı toparlayan ülke. Yani üstelik sadece bunu da söylemiyor, sosyal adalet bakımından en dezavantajlı kesimleri en hızla yukarıya çıkaran ülke de diyor.

“Japon Bakanın 4+4+4 eğitim sistemine duyduğu hayranlık”

Bir ay önce buraya Japon Eğitim Bakanı geldi, Eskişehir’de bir yüksek teknoloji üniversitesi projemiz var, inşallah önümüzdeki dönem onun yasasını çıkartacağız. O vesileyle hem Japonya’yla görüşmüştük. Basın toplantısı yapıyoruz, bir gazeteci dedi ki, “Türkiye’deki eğitim sistemiyle, Japonya’daki eğitim sistemini karşılaştırır mısınız, nasıl?”

Japon da dedi ki, “Türkiye’nin özellikle 4+4+4 12 yıllık eğitime geçiş sürecini hayranlıkla izliyoruz.

MEB